''Alacağım Para Dava Sırasında Pul Oldu'' Diyenler İçin MUNZAM ZARAR DAVASI

MUNZAM ZARAR DAVASI NEDİR? 

Türk Borçlar Hukukunda alacaklı ile borçlunun arasındaki borcun ifasının gereği gibi veya zamanında yapılmaması durumunda ''borçlunun temerrüdü'' söz konusu olur. Alacaklı bazı durumlarda alacağına kavuşamamakta, bazen ise kavuştuğu halde ilgili alacak alacaklının gerçek zararını -özellikle enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde- borca işletilen temerrüt faizi ile birlikte dahi telafi edememektedir. Örnek verecek olursak; 2021'de bir araba alan vatandaşın, ayıplı maldan kaynaklanan bedel iadesi istemli davasının sonuçlanması 2-3 yıl gibi bir süreye tekabül edeceğinden dolayı, dava sonunda kazansa dahi alacağı ücret aracının 2021'deki değerine denk olacaktır. Hal böyle olduğunda, örneğimizdeki tüketicinin zararı tatmin edilmeyeceği gibi aksine daha da fazla zarara uğrayacaktır.

İşte bu gibi durumlarda, alacaklının gerçek zararının tespiti ve bu zararın giderilmesi için yapılması gereken hukuki işlem munzam zarardır. Munzam zarar davası, atanacak olan uzman bilirkişilerin; borcun zamanı ve ödenmesi arasındaki zaman diliminde, dolar ve euro kur oranları, altın değeri, enflasyon oranı gibi bir tablo üzerinden yapılacak olan inceleme ile tespit edilir ve mahkeme tarafından gerekli şartların oluşması durumunda borçlunun alacaklının gerçek zararını gidermesine hükmedilir. 

Munzam zararın şartları nelerdir?

Mahkemenin, alacaklının gerçek zararının tespitinin yapılıp, borçlu aleyhine bu miktara hükmedebilmesi için kanun ve Yargıtay kararları ışığında bazı şartlar getirilmiştir. Buna göre munzam zarara hükmedilebilmesi için; 

Alacaklının temerrüt faizini aşan bir zararı mevcut olmalıdır. 

Temerrüt faizi , taahhütlerin gerektirmiş olduğu ödemeleri yapmayan borçlunun borcun miktarı oranında borca işletilen kanuni faiz türüdür. Buna göre, alacak sonucunda, temerrüt faizi işletilmiş borç ile temerrüde düşülmese idi oluşacak (farazi) malvarlığı arasında bir farkın söz konusu olması gerekmektedir. 

Temerrüt ile munzam zarar arasında bir illiyet bağı bulunmalıdır. 

Temerrüt, olayın genel akışı ve özelliklerine göre zararı oluşturmalıdır. 

Borçlunun, ilgili zararda kusursuzluğunu ispatlayamamış olmalıdır. 

Munzam zarar ile temerrüt faizinin birbirinden ayrıldığı en önemli maddelerden bir tanesidir. Zira borçlu kusursuz olsa dahi temerrüt faizini de öderken; kusursuz olduğunu ispatlarsa munzam zararı ödemekten kurtulur. 

Alacaklının bir zarar görmesi zorunludur. 

Alacaklının, munzam zararı talep edebilmesi için, bir zararı olması zorunludur. Bu zarar mal varlığında azalma şeklinde olabileceği gibi, mal varlığında oluşabilecek artışların önlenmesi şeklinde de olabilir. 


Örnek vermek gerekirse, alacaklının alacağını elde edebilmek için yaptığı MAKUL VE ÖLÇÜLÜ GİDERLER, parasını alamadığı için başka bir kişiye olan borcunu ödemek için bankadan kredi almak vb. Yollarla para bulması ve buna yönelik harcamalarla ödediği faiz munzam zarar olarak istenebilir. 

Munzam Zararın İspatı

Borçludan temerrüt faizini isteyebilmeniz için zararınızı ispat etmenize gerek yoktur. Zira ilgili faiz miktarları, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası yayınlar ve borca işletilebilmesi için, borcun muaccel olması dışında, başka herhangi bir şarta gerek yoktur.

Munzam zararın talep edilebilmesi için ise, daha farklı bir durum söz konusudur. Buna göre temerrüt faizini aşan zararın tespit edilebilmesi gereklidir. Ancak ilgili zararın ispatı konusunda, uygulamada bir takım görüş ayrılıkları bulunmaktadır. 

Bir görüşe göre, temerrüt faizinden farklı olarak alacaklı, munzam zararını ispat etmek zorundadır (Barlas,1992;191). Munzam zararın kanıtlanması yapılırken, “iddia edenin , geç ödemenin sonucunda zararın meydana geldiği, doğan zarar ile geç ödeme arasında uygun sebep-sonuç ilişkisi bulunduğunu” ortaya koyması gerekir. (Y.15 HD 24.1.1994 tarih , 1993/5843 E, 1994/229 K sayılı ilamı)

Özellikle yüksek enflasyon sebebiyle munzam zararın tazmininde zararın ispatı konusunda soyut ispatın mı yeterli olduğu, yoksa somut ispatın mı aranacağı hususu ise tartışmalıdır. Meseleyi daha da güncel hale getiren husus Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru üzerine verdiği bir karar olmuştur. Söz konusu karar Yargıtay’ın içtihatlarını da şekillendirmeye başlamıştır. Başka bir deyişle, munzam zararın tazmini konusunda salt yüksek enflasyonun zararın ispatı için yeterli olduğuna yönelik içtihatlar giderek artmaktadır. 

Temerrüt faizi, temerrüdün doğrudan doğruya kanundan kaynaklanan bir sonucudur. Bunun için, alacaklının zararı veya borçlunun kusuru aranmamaktadır. Yani, para borçlarında temerrüt faizi bir  kusursuz sorumluluk halidir. Gerçekten de temerrüt faizi aksi ispat edilemeyen zarar karinesine dayanan, alacaklı lehine konulmuş bir tazminattır. Para borçlarında borçlunun temerrüdü sebebiyle alacaklının zarara uğraması oldukça muhtemeldir. Bunu bertaraf etmek üzere kanun koyucunun ilk başvurduğu yol temerrüt faizidir. Ne var ki, götürü tazminat mahiyetindeki temerrüt faizi, alacaklının zararını tamamen karşılamaya yetmeyebilir; alacaklının zararı temerrüt faizinden fazla olabilir. Bu ihtimal göz önünde bulundurularak zararın temerrüt faizi ile karşılanamayan kısmının tazminini isteme yolu da bazı şartların varlığı aranmak suretiyle kanunda öngörülmüştür. Şu halde, alacaklı şartları bulunmak kaydıyla munzam zararının tazminini de isteyebilecektir.

Yani olayı daha net şekilde açıklamamız gerekirse; 

Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Kararından Önceki İçtihadına göre munzam zararın ispatı;

Yüksek Mahkeme daha önceki çoğu kararında munzam zararın somut olarak ispat edilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Söz konusu kararlara göre, yüksek enflasyon, döviz kurundaki artış, piyasadaki faiz oranlarının yüksek olması alacaklıyı munzam zararın gerçekleştiğini ispat yükünden kurtarmayacaktır. Yine başka bir içtihada göre, somut olayda davacının ispatlaması gereken husus enflasyonun veya mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değildir; davacı, kendisinin geç ödemeden dolayı somut biçimde zarar gördüğünü ispatlamak zorundadır.

Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Kararından Sonraki İçtihadına göre munzam zararın ispatı;

Anayasa Mahkemesi’nin 21/12/2017 tarihli ve 2014/2267 başvuru numaralı kararı “ Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Bu tespite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu değerlendirilmiştir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlâl edildiğine karar verilmesi gerekir...” şeklinde gerekçelendirmiştir.